AKP’de ses seda çıkmıyor. Kim neyi savunuyor, kim neye karşı, belli değil. AKP saflarında herkes Erdoğan’ın iki dudağı arasından dökülecek sözlere bakıyor. Ona göre pozisyon alıyor. Kimse riske girmek istemiyor, kimse "ofsayt"a düşmek istemiyor.
Bu sebeple AKP demedim, AKP kazanı dedim. AKP’ye destek verenler, kendilerini AKP’yi yönetenlerden çok AKP’li görenleri de kastettim.
İşte o kesimden dumanlar çıkıyor. Tam kaynama hâli yok ama fokurdamanın sesi duyuluyor.
Tabii hiçbiri çıkıp, ekonomi iyi gitmiyor, demiyor. İşsizlik onları ilgilendirmiyor, doların yedi lirayı bulması umurlarında olmuyor, enflasyonu dert etmiyorlar.
Korona ile mücadeledeki başarısızlık bile gündemlerinde değil. Hastaneler dolmuş taşmış, yoğun bakım bölümlerinde yatak kalmamış, iktidar umursamaz davranıyormuş, Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı sayılar gerçekle bağdaşmıyormuş, sahaya uymuyormuş dertleri değil.
Veya dert ediyorlar, üzülüyorlar ama ses çıkaramıyorlar.
Galiba muhalefetin ekmeğine yağ süreriz endişesiyle üç maymunu oynuyorlar!
Ama belli ki, bir grup içten içe Erdoğan ve ekibine kızıyor. İstanbul Sözleşmesi tartışması onlar için tam fırsat oldu.
İstanbul Sözleşmesi'ni destekleyenlerle karşı çıkanlar resmen birbirine girdi. Sözleşme yeni değil, 9 yıllık. 9 yıl susanların bir anda aklına geldi.
Veya akıllarına getirildi.
AKP Genel Başkan Vekili Kurtulmuş’un; "Halkımızda İstanbul Sözleşmesi konusunda büyük bir beklenti varken AK Parti olarak biz buna bigâne kalmayız. Nasıl usulü yerine getirerek bu sözleşme imzalanmışsa, aynı şekilde usulü de yerine getirilerek bu sözleşmeden çıkılır" sözleri tartışmayı başlattı.
Kurtulmuş’un niyeti AKP tabanında derin bir yarık açmak değildi kuşkusuz. O gündemi perdelemek niyetiyle olta attı.
Ama attığı oltaya kendi tabanları yakalandı. Karnıyarık gibi ortadan ikiye bölündüler.
Sözleşme'yi destekleyenler.
Sözleşme'ye karşı çıkanlar, Ankara’nın imzasını çekmesini isteyenler.
Baksanıza, Erdoğan ailesi bile bölünmeden nasibini aldı. Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olduğu KADEM sözleşmeyi desteklerken, Bilal Erdoğan ile Esra Erdoğan Albayrak’ın mütevelli heyetinde olduğu TÜGVA sözleşmeden çekilmeyi savundu.
Bir de muhafazakâr yazarların köşelerinde birbirlerine yazdıkları mektuplar var. Özeti, "Erdoğan’ı yedirmeyiz".
Demek ki kendi cenahlarında veya camialarında da Erdoğan’ı yemek isteyenler var. En şahini kimilerinin Erdoğan’a ayar vermeye çalıştığını iddia ederek şiraze kayıyor yorumunu yapmış.
Şöyle seslenmiş veya haykırmış:
"Erdoğan, bu ülkede başörtülülere yönelik apartheid rejimini bitirmiş, yasakları kaldırmış, imam-hatip liselerine eşit statü sağlamış ve en son 80 yıldır özlenen Ayasofya ile bizi kavuşturmuş olmasına rağmen bunu yapıyorlar üstelik. Şiraze kayıyor."
Bunu yapıyorlar dediği Erdoğan’ın büyük gururla imzaladığı onur duyduğunu söylediği İstanbul Sözleşmesi'ni yerden yere vurmaları veya Sözleşme üzerinden Erdoğan’ı hedef almaları.
AKP’yi suçlamaları.
Şöyle yazmış: "AB ile ilişkileri sizin 'manyak mısın' hitaplarınıza rağmen donduracak ve AB kanunlarının parçası olan İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmemize olanak sağlayacak siyasi gücü bu ülkeye Erdoğan kazandırmışken, sadece AK Parti'yi suçluyorlar."
Bakalım bu hanımefendinin adrese teslim yazdığı mektuba ne cevap gelecek?
Ama AKP kazanının fokurdadığı belli.
Küçük bir not daha doğrusu satır arasına sıkışan önemli bilgi: AB ile ilişkileri donduran da Erdoğanmış! "Manyak mısın" hitaplarına rağmen.
Bunu da öğrenmiş olduk.